26 Temmuz 2019 Cuma

Serotonin ne hissettirir


Mastürbasyondan sonra sanki hiç savaş yokmuş gibi barış şarkıları dinliyordum. Dünya aslında barış içindeymiş gibi huzurluydum.
Göğe doğru yükselen sarı ışık hüzmeleri arasındaki duman aşk şarkıları söylüyordu. Sanki insanlığın tüm kişisel sorunları bitmiş gibi, hatta sevilme sevme ve aşna fişne oyunlarına gerek kalmayan bir evrendeydim. Herkes huzurla komşusuyla grup seks yapabiliyor gibiydi göğe bakışım.
Pedofili hastaları tedavi olmaya gönüllü gidiyormuş gibiydi.
Obezite ve kıtlık bitmiş gibi.
Tüm silahları, devletleri, ülke sınırlarını, yırtık ayakkabıları, çürümüş gıdaları, atık plastikleri ve mutasyonlarla kanseri bir çukurda cayır cayır yakmışlar gibi huzurluydum.
Müzedeki eski silahların ucunda birer papatya takılıydı.
Siyahi, sarı benizli, yerli, kadın erkek kavramlarını sözlüklerden silmiş, toplum ahlak kurallarını yok sayalı seneler olmuş gibiydi.
Evlilik ve gayrimeşruluk yoktu, çocuklar mutluydu, gazeteler tarafsız, şiirler hayata dairdi.
Ne var ki bunlar 10 dakika sürdü.

Dünyaya özür ve insanlığa kin

Binlerce özür.
Belki dünyadan veya senelerce ezdiğim ruhumdan.
Binlerce özür açlıktan ölen hiçbir çocuğu kurtaramadığımdan ve binlerce özür tavanla bakışırken orgazmdan fazla bir zevk ve heyecan veremediğim ruhumdan.
Öldürülen onca hayvandan ve onurlu işçiden binlerce özür, ömrüm o kadar kısaydı ki tarihin başlarından beri varolup bir şeyler yapamadım sizler için.
Kansere çözüm bulacak kadar çabaya sahip olmadığım için
Kendimde boğulduğum için
Beynimdeki yosun tutmuş milyonlarca düğümü kesmek yerine yavaşça çözmeye çalıştığım için
Barış şarkıları yazacak kadar barış görmediğim için
Bana bağıran herkese bir yumruk sallamadığım
Bazen iç çamaşırı giymeyi unuttuğum
Patronları ve narkotik savaşların tacirlerini öldürecek kadar güçlü olmadığım
Dünyaya direnemediğim için
Binlerce özür ve
Gece yürüşlerini bu tehlikeli sokaklarda daha çok sevdiğim
İçimden gelip burnumdan ve gözlerimden taşan her şeyden kaçıp yalnız başıma olma isteğimi sık sık reddettiğim
Sekse hayır diyemediğim
Kullandığım ve kullanıldığım
Buralara bir şeyler katma çabasıyla ölüp hiçbir sonuca varamamış olma korkusuna sahip olduğum
Tüm
Tüm bu saçmalıklar içinde
Gölgelerle oynarken çocuklar kadar sevindiğim için
Binlerce özür
Senden
Ondan
Bizden
Ve dünyadan.
Özür dilerim.

Huzuru sekste aramayınız.

Her sabah aynı yere oturup o yüksek binaların ışıklarını izliyordum. Aynı kedi her sabah en yakın çatıdaki nerden fırladığı belirsiz elyaf liflerinin üzerinde uyuyordu. 3 binadan ikisinin ışıkları söndü.
Gün doğalı çok olmuştu.
Kalan nir tanesi neden hala yanıyordu merak ediyordum.
İçeride horlayan 2 kişi vardı. Bense dumanın yaptığı ufak kıvrımların dağılışını izliyordum.
Mevsimlerden yazdı galiba, hatırlamak istemiyordum. Tüm çıplaklığımda hararetli kuşların ve çatıdaki farelerin ciyaklamasını dinliyordum. Karşı çatıda uyuyan kedi keşke benim ne hissettiğimi bilseydi.
Şehir gözlerimden geçiyordu.
Yaşlı bir adamın ölü yüzünü son kez sevmenin verdiği buruk tat dudaklarımdaydı.
Beyaz ile mor arasında arafta kalmış teniyle bir genç, beyaz bir çarşafın altında uzanıyordu.
Onun dudaklarında ne hayatın, ne kuşların, ne de nasıl bir manzaranın ortasında uyuduğunu bilmeyen kedinin huzuru vardı.
Ayak parmaklarım kadar soğuk.
Ve istemediğim kadar hareketsiz.
Mor renk onun dudaklarından çok gökyüzüne vuruyordu.
Son binanın ışıklarının 5.52 de söndüğünü gördüm.
Boynuma son kez dokunuşunu sürekli aklımda tutmalıydım. Tüm nefesim olmak ister gibiydi, onun nabzının, boynumdaki atardamarın üstünde temkinle titrediğini hissetmiştim avuçlarından.
Gökyüzü morun yerine önce pembeyi, sonra kırmızıyı, ve gün sarısını doğuracaktı.
Milyon kez sonuna dek izlediğim gün doğumunu burda terkediyordum.
Bir şeyleri hatırlamak çıkarılan dersler konusunda iyi olsa da, dibe çektiği kadar kurtaracak bir şey öğretmiyordu.
Yalnızca iğrenç ve acımasız bir dünyadasın.
Küçük çocukları ezen, cenaze korkusuyla gaz pedalına iyice basan insanlar vardı.
Çocukların kasıklarına şevkle dokunan.
Birilerinin uyanışına intihar ağırlığında bir gerdanlık, veya tasma, hediye eden bir insanlık.
Bir sonraki bakışımda kedi gitmişti.
Ne hissettiğimi hissetmiştir belki, diye düşündüm.
Belki huzursuzdur ve bunun yattığı kaşındırıcı yumaktan olduğuna inanmıştır.
Belkide hep aynı yerde uyumaktan sıkılmış ve o siyah kiremitli çatıyı terk etmeye karar vermiştir.
Belki buraların ona göre olmadığına inanıyordur.
Belkide yalnızca gün doğumundaki ölü morluk, ışıkları yeni sönen son binaya yansıyan güneş canını sıkmıştır.
Ve oda benim gibi gitmiştir.
Karanlık bir köşeye çekilmiş ve uyuyordur.
Benim gibi.
Ve onun kadar ölü.

Kötü insan

Bunca zaman hayatımda uzun süre kalan herkes bende hastalıklı bir bağımlılık yaratıyordu.
Annem ne düşünüyordu acaba. Ben yokken ne yapıyordu.
Babam çatalı hala aynı rahatsız şekilde tutuyor mudur?
Bir yerden sonra sevmediğim insanların bile hayatımdan çıkma ihtimalleri beni çıldırtır oldu.
Ben yokken incelenecek çok şey olacak ve izleyen kimse olmayacak. Bilme ve izleme şansım yok. Öğrenemem.
Hayatımdaki herkesin her hareketini, her mimiğini, ses tonundaki her değişimi bir deli gibi ezberliyordum.
Bana aynı saldırgan tonla konuşuyorsun, yapma.
Adımlarının sessizliğinden, arkamda belirenin sen olduğunu biliyorum.
Uzaklara dalıp gözlerimi kaçırdığımda, ve aynı şekilde nefes aldığımda ağlamak istediğimi biliyorsun, canın sıkılıyor üzgünüm.
Bir yerden sonra bir insanın her şeyini bilmenin zor olduğunu farkettim.
Telefonunu sen uyurken açıp içindeki her şeyi okuyabilirdim.
Ama umrumda değildi pek başkalarıyla ne konuştuğunuz, düşüncelerinizi onlara nasıl yansıttığınız.
Ne düşünüyorsun?
O düşünceye nereden vardın?
Aklından ne geçiyor?
Kafatasının içinde neler dönüyor?
Önce zıtlıkları ve ardından bu tersliklerin doğrulardaki söylemesi zor detayları açığa çıkardığını farkettim.
Bana asla yakışmayacağına emin olduğum bir elbiseyi giymek, insanlarda neyin bana daha çok yakıştığını söyleme dürtüsü yaratıyordu.
Sence güzel görünüyor muyum? Hayır. Bu cevapları getirmezdi.
Sonra tabuları yıktım, o muhabbetlerdeki rahatsız olduğunuz ama yalnızca olumsuz düşünerek devam ettiğiniz her şeyi ortaya vurdum.
Bana neden gözlerinin kenarıyla bakıyorsun?
Çok temkinli konuşuyorsun.
Benden çekiniyor musun?
Benden hoşlanmadın nedeni nedir?
Çünkü kimse bunları beklemedi.
Aklından ne geçiyor? Merak ediyorum.
Kendim olmaktan senelerce sıkılmıştım.
Farklı bir hayata geçebilmek istiyordum.
Mümkün değildi.
Kendimi yokuş aşağı inen bir araba gibi boşa aldım.
Senin aklında var olup tıpkı benmişim gibi her şeyini bilmek istiyordum.
İnlerkenki ses tonun?
Zayıf noktaların?
Kaç haftada bir traş oluyorsun?
Bi insana saygı duyduğunu nasıl gösterirsin?
Bunca zaman sen olabilmek için akıl hastası gibi seni izledim.
Kafanın içindeymişim gibi dünyayı izlemek için.
Geçmişteki farklı olasılıkları yaşayabilseydim nasıl olurdu?
Biyolojik babamın penisinden biyolojik annemin rahmine düştüğümde kazandığım ruh başka birleşmelerden doğsaydı?
Radikal bir anne ve muhafazakar bir babanın çocuğu olarak büyüseydim?
Kumarbaz bir abim ve fahişe bir kız kardeşim olsaydı?
Şuan 19 değil de 9 veya 49 yaşımda olsaydım?
Senin aklına girip bunca zamanki neşelerini ve hüzünlerini bilmek isterdim.
Bilmek istiyorum. Ve sen farketmeden öğreneceğim.
Yalnızca ezberlediğim geçmişim ve kaçırdığım olasılıklar için.
Hepsini biliyorsun.
Senin ne bildiğini biliyorum.
Ya sen,
Sen olsaydım?

Aslında iğrenç bir insanım

Kurtarılmak istemiyordum.
Hala aynaya baktığımda başka bir kadını görmek benim sorunumdu.
Kimseyi sevemiyor olmak benim sorumdu.
Bazı insanlardan değer bekleyişim bunca zaman ve bulamayınca bi anda kayboluşum benim sorunumdu.
Belki biraz da onların sorunu.
Diğer insanlar gibi üzen tarafa bir bağlılık hissedip verilen o ufak mutluluklar için hayatımı heba edememek benim sorunumdu.
İyileşmeyi reddedişim benim sorunumdu.
Bunca zamam battım, bu benim.
Yükselmek her zaman basit bir çözümdür.
Batmak istiyordum.
O iğrenç katranda nefes alınacak boşluklar için debelenmek benim sorunumdu.
Hayatta bir yerde duraklıyordum. Üstüme yeni bir kılıf geçiriyor ve bunları geliştiriyordum. Sonra yaşamaya devam.
Şimdilik taze yetişkin bir kılıftaydım, ergenlik heyecanımı yavaş yavaş atıyor, insanları 14 yaşımdan 22 yaşıma doğru taşıyordum.
9yaşımda kimse kalmadı.
Kimse henüz o en iç kısma yerleşme fırsatı bulamadı.
Üzgünüm ama seni benliğimin en derinine alamamak benim sorunum.
Hiçbir zaman ulaşamayacağın o kısmı sürekli gözüne sokuyor olmak benim sorunum.
Zayıflıklarım ve nasırlarım benim sorunum.
Bazı müzikler gözlerimi yaşartır.
Bu
Benim
Sorunum.
Tüm dünyam başıma yıkılmayacak çünkü henüz kurmadım.
Farkında olduğum her şey benim.
Birinin himayesine ihtiyaç duymak yerine kendi himayemin altında ezilmek benim sorunum.
Gökyüzü dönmekten çok cildinden kayan renkli saten gibi görünüyor bana.
Bir sapık olmam benim sorunum.
Çocuklara baktığımda pedofililerin gözlerinin daha önce onlara dokunduğunu düşünüyor olmak benim sorunum.
Sokaktaki yavru kediyi kurtarmadığım için hissettiğim vicdan azabı benim sorunum.
Saten başıma yıkılıyor bak.
Yalnızca benim başıma.
İçime düşüşlerimi sana açmamak benim merhametim.
İyi davranmak zorunda hissetmek benim metanetim.
Sana acıyor olmak beni hep üzmüştür, bazen üstte hissetmeni istemek benim iyi kara kalbim.
En güzel dilimi sana ayırmak benden bir şey eksiltmedi.
Eksiltseydi paylaşmazdım.
Dünya
Bak dünya dönüyor ve ben yalnızca tetikleme mekanizmasını bildiğim bir silah tutuyorum.
Gırlağın biraz üstünden, aynaya bakarak namlu ucuna göre ayarlanan açıyla.
Adli tıpta intihar edenleri incelerken en eski kesiğin çoğunlukla ince ve yüzeysel olduğu görülür.
İçimde şüphe yok ve ellerim titremiyor.
En net olduğum an bu olmalı.
Emniyetin yerini biliyorsan kendini öldürmek basittir.
Bir şeyler düzeltilemeyecek kadar kötü değilse tabi.

Veya tüm bu kötü yüz, kendimi kandırmak için değilse.

Serotonin ne hissettirir

Mastürbasyondan sonra sanki hiç savaş yokmuş gibi barış şarkıları dinliyordum. Dünya aslında barış içindeymiş gibi huzurluydum. Göğe doğru...