26 Temmuz 2019 Cuma
Serotonin ne hissettirir
Mastürbasyondan sonra sanki hiç savaş yokmuş gibi barış şarkıları dinliyordum. Dünya aslında barış içindeymiş gibi huzurluydum.
Göğe doğru yükselen sarı ışık hüzmeleri arasındaki duman aşk şarkıları söylüyordu. Sanki insanlığın tüm kişisel sorunları bitmiş gibi, hatta sevilme sevme ve aşna fişne oyunlarına gerek kalmayan bir evrendeydim. Herkes huzurla komşusuyla grup seks yapabiliyor gibiydi göğe bakışım.
Pedofili hastaları tedavi olmaya gönüllü gidiyormuş gibiydi.
Obezite ve kıtlık bitmiş gibi.
Tüm silahları, devletleri, ülke sınırlarını, yırtık ayakkabıları, çürümüş gıdaları, atık plastikleri ve mutasyonlarla kanseri bir çukurda cayır cayır yakmışlar gibi huzurluydum.
Müzedeki eski silahların ucunda birer papatya takılıydı.
Siyahi, sarı benizli, yerli, kadın erkek kavramlarını sözlüklerden silmiş, toplum ahlak kurallarını yok sayalı seneler olmuş gibiydi.
Evlilik ve gayrimeşruluk yoktu, çocuklar mutluydu, gazeteler tarafsız, şiirler hayata dairdi.
Ne var ki bunlar 10 dakika sürdü.
Dünyaya özür ve insanlığa kin
Binlerce özür.
Belki dünyadan veya senelerce ezdiğim ruhumdan.
Binlerce özür açlıktan ölen hiçbir çocuğu kurtaramadığımdan ve binlerce özür tavanla bakışırken orgazmdan fazla bir zevk ve heyecan veremediğim ruhumdan.
Öldürülen onca hayvandan ve onurlu işçiden binlerce özür, ömrüm o kadar kısaydı ki tarihin başlarından beri varolup bir şeyler yapamadım sizler için.
Kansere çözüm bulacak kadar çabaya sahip olmadığım için
Kendimde boğulduğum için
Beynimdeki yosun tutmuş milyonlarca düğümü kesmek yerine yavaşça çözmeye çalıştığım için
Barış şarkıları yazacak kadar barış görmediğim için
Bana bağıran herkese bir yumruk sallamadığım
Bazen iç çamaşırı giymeyi unuttuğum
Patronları ve narkotik savaşların tacirlerini öldürecek kadar güçlü olmadığım
Dünyaya direnemediğim için
Binlerce özür ve
Gece yürüşlerini bu tehlikeli sokaklarda daha çok sevdiğim
İçimden gelip burnumdan ve gözlerimden taşan her şeyden kaçıp yalnız başıma olma isteğimi sık sık reddettiğim
Sekse hayır diyemediğim
Kullandığım ve kullanıldığım
Buralara bir şeyler katma çabasıyla ölüp hiçbir sonuca varamamış olma korkusuna sahip olduğum
Tüm
Tüm bu saçmalıklar içinde
Gölgelerle oynarken çocuklar kadar sevindiğim için
Binlerce özür
Senden
Ondan
Bizden
Ve dünyadan.
Özür dilerim.
Belki dünyadan veya senelerce ezdiğim ruhumdan.
Binlerce özür açlıktan ölen hiçbir çocuğu kurtaramadığımdan ve binlerce özür tavanla bakışırken orgazmdan fazla bir zevk ve heyecan veremediğim ruhumdan.
Öldürülen onca hayvandan ve onurlu işçiden binlerce özür, ömrüm o kadar kısaydı ki tarihin başlarından beri varolup bir şeyler yapamadım sizler için.
Kansere çözüm bulacak kadar çabaya sahip olmadığım için
Kendimde boğulduğum için
Beynimdeki yosun tutmuş milyonlarca düğümü kesmek yerine yavaşça çözmeye çalıştığım için
Barış şarkıları yazacak kadar barış görmediğim için
Bana bağıran herkese bir yumruk sallamadığım
Bazen iç çamaşırı giymeyi unuttuğum
Patronları ve narkotik savaşların tacirlerini öldürecek kadar güçlü olmadığım
Dünyaya direnemediğim için
Binlerce özür ve
Gece yürüşlerini bu tehlikeli sokaklarda daha çok sevdiğim
İçimden gelip burnumdan ve gözlerimden taşan her şeyden kaçıp yalnız başıma olma isteğimi sık sık reddettiğim
Sekse hayır diyemediğim
Kullandığım ve kullanıldığım
Buralara bir şeyler katma çabasıyla ölüp hiçbir sonuca varamamış olma korkusuna sahip olduğum
Tüm
Tüm bu saçmalıklar içinde
Gölgelerle oynarken çocuklar kadar sevindiğim için
Binlerce özür
Senden
Ondan
Bizden
Ve dünyadan.
Özür dilerim.
Huzuru sekste aramayınız.
Her sabah aynı yere oturup o yüksek binaların ışıklarını izliyordum. Aynı kedi her sabah en yakın çatıdaki nerden fırladığı belirsiz elyaf liflerinin üzerinde uyuyordu. 3 binadan ikisinin ışıkları söndü.
Gün doğalı çok olmuştu.
Kalan nir tanesi neden hala yanıyordu merak ediyordum.
İçeride horlayan 2 kişi vardı. Bense dumanın yaptığı ufak kıvrımların dağılışını izliyordum.
Mevsimlerden yazdı galiba, hatırlamak istemiyordum. Tüm çıplaklığımda hararetli kuşların ve çatıdaki farelerin ciyaklamasını dinliyordum. Karşı çatıda uyuyan kedi keşke benim ne hissettiğimi bilseydi.
Şehir gözlerimden geçiyordu.
Yaşlı bir adamın ölü yüzünü son kez sevmenin verdiği buruk tat dudaklarımdaydı.
Beyaz ile mor arasında arafta kalmış teniyle bir genç, beyaz bir çarşafın altında uzanıyordu.
Onun dudaklarında ne hayatın, ne kuşların, ne de nasıl bir manzaranın ortasında uyuduğunu bilmeyen kedinin huzuru vardı.
Ayak parmaklarım kadar soğuk.
Ve istemediğim kadar hareketsiz.
Mor renk onun dudaklarından çok gökyüzüne vuruyordu.
Son binanın ışıklarının 5.52 de söndüğünü gördüm.
Boynuma son kez dokunuşunu sürekli aklımda tutmalıydım. Tüm nefesim olmak ister gibiydi, onun nabzının, boynumdaki atardamarın üstünde temkinle titrediğini hissetmiştim avuçlarından.
Gökyüzü morun yerine önce pembeyi, sonra kırmızıyı, ve gün sarısını doğuracaktı.
Milyon kez sonuna dek izlediğim gün doğumunu burda terkediyordum.
Bir şeyleri hatırlamak çıkarılan dersler konusunda iyi olsa da, dibe çektiği kadar kurtaracak bir şey öğretmiyordu.
Yalnızca iğrenç ve acımasız bir dünyadasın.
Küçük çocukları ezen, cenaze korkusuyla gaz pedalına iyice basan insanlar vardı.
Çocukların kasıklarına şevkle dokunan.
Birilerinin uyanışına intihar ağırlığında bir gerdanlık, veya tasma, hediye eden bir insanlık.
Bir sonraki bakışımda kedi gitmişti.
Ne hissettiğimi hissetmiştir belki, diye düşündüm.
Belki huzursuzdur ve bunun yattığı kaşındırıcı yumaktan olduğuna inanmıştır.
Belkide hep aynı yerde uyumaktan sıkılmış ve o siyah kiremitli çatıyı terk etmeye karar vermiştir.
Belki buraların ona göre olmadığına inanıyordur.
Belkide yalnızca gün doğumundaki ölü morluk, ışıkları yeni sönen son binaya yansıyan güneş canını sıkmıştır.
Ve oda benim gibi gitmiştir.
Karanlık bir köşeye çekilmiş ve uyuyordur.
Benim gibi.
Ve onun kadar ölü.
Gün doğalı çok olmuştu.
Kalan nir tanesi neden hala yanıyordu merak ediyordum.
İçeride horlayan 2 kişi vardı. Bense dumanın yaptığı ufak kıvrımların dağılışını izliyordum.
Mevsimlerden yazdı galiba, hatırlamak istemiyordum. Tüm çıplaklığımda hararetli kuşların ve çatıdaki farelerin ciyaklamasını dinliyordum. Karşı çatıda uyuyan kedi keşke benim ne hissettiğimi bilseydi.
Şehir gözlerimden geçiyordu.
Yaşlı bir adamın ölü yüzünü son kez sevmenin verdiği buruk tat dudaklarımdaydı.
Beyaz ile mor arasında arafta kalmış teniyle bir genç, beyaz bir çarşafın altında uzanıyordu.
Onun dudaklarında ne hayatın, ne kuşların, ne de nasıl bir manzaranın ortasında uyuduğunu bilmeyen kedinin huzuru vardı.
Ayak parmaklarım kadar soğuk.
Ve istemediğim kadar hareketsiz.
Mor renk onun dudaklarından çok gökyüzüne vuruyordu.
Son binanın ışıklarının 5.52 de söndüğünü gördüm.
Boynuma son kez dokunuşunu sürekli aklımda tutmalıydım. Tüm nefesim olmak ister gibiydi, onun nabzının, boynumdaki atardamarın üstünde temkinle titrediğini hissetmiştim avuçlarından.
Gökyüzü morun yerine önce pembeyi, sonra kırmızıyı, ve gün sarısını doğuracaktı.
Milyon kez sonuna dek izlediğim gün doğumunu burda terkediyordum.
Bir şeyleri hatırlamak çıkarılan dersler konusunda iyi olsa da, dibe çektiği kadar kurtaracak bir şey öğretmiyordu.
Yalnızca iğrenç ve acımasız bir dünyadasın.
Küçük çocukları ezen, cenaze korkusuyla gaz pedalına iyice basan insanlar vardı.
Çocukların kasıklarına şevkle dokunan.
Birilerinin uyanışına intihar ağırlığında bir gerdanlık, veya tasma, hediye eden bir insanlık.
Bir sonraki bakışımda kedi gitmişti.
Ne hissettiğimi hissetmiştir belki, diye düşündüm.
Belki huzursuzdur ve bunun yattığı kaşındırıcı yumaktan olduğuna inanmıştır.
Belkide hep aynı yerde uyumaktan sıkılmış ve o siyah kiremitli çatıyı terk etmeye karar vermiştir.
Belki buraların ona göre olmadığına inanıyordur.
Belkide yalnızca gün doğumundaki ölü morluk, ışıkları yeni sönen son binaya yansıyan güneş canını sıkmıştır.
Ve oda benim gibi gitmiştir.
Karanlık bir köşeye çekilmiş ve uyuyordur.
Benim gibi.
Ve onun kadar ölü.
Kötü insan
Bunca zaman hayatımda uzun süre kalan herkes bende hastalıklı bir bağımlılık yaratıyordu.
Annem ne düşünüyordu acaba. Ben yokken ne yapıyordu.
Babam çatalı hala aynı rahatsız şekilde tutuyor mudur?
Bir yerden sonra sevmediğim insanların bile hayatımdan çıkma ihtimalleri beni çıldırtır oldu.
Ben yokken incelenecek çok şey olacak ve izleyen kimse olmayacak. Bilme ve izleme şansım yok. Öğrenemem.
Hayatımdaki herkesin her hareketini, her mimiğini, ses tonundaki her değişimi bir deli gibi ezberliyordum.
Bana aynı saldırgan tonla konuşuyorsun, yapma.
Adımlarının sessizliğinden, arkamda belirenin sen olduğunu biliyorum.
Uzaklara dalıp gözlerimi kaçırdığımda, ve aynı şekilde nefes aldığımda ağlamak istediğimi biliyorsun, canın sıkılıyor üzgünüm.
Bir yerden sonra bir insanın her şeyini bilmenin zor olduğunu farkettim.
Telefonunu sen uyurken açıp içindeki her şeyi okuyabilirdim.
Ama umrumda değildi pek başkalarıyla ne konuştuğunuz, düşüncelerinizi onlara nasıl yansıttığınız.
Ne düşünüyorsun?
O düşünceye nereden vardın?
Aklından ne geçiyor?
Kafatasının içinde neler dönüyor?
Önce zıtlıkları ve ardından bu tersliklerin doğrulardaki söylemesi zor detayları açığa çıkardığını farkettim.
Bana asla yakışmayacağına emin olduğum bir elbiseyi giymek, insanlarda neyin bana daha çok yakıştığını söyleme dürtüsü yaratıyordu.
Sence güzel görünüyor muyum? Hayır. Bu cevapları getirmezdi.
Sonra tabuları yıktım, o muhabbetlerdeki rahatsız olduğunuz ama yalnızca olumsuz düşünerek devam ettiğiniz her şeyi ortaya vurdum.
Bana neden gözlerinin kenarıyla bakıyorsun?
Çok temkinli konuşuyorsun.
Benden çekiniyor musun?
Benden hoşlanmadın nedeni nedir?
Çünkü kimse bunları beklemedi.
Aklından ne geçiyor? Merak ediyorum.
Kendim olmaktan senelerce sıkılmıştım.
Farklı bir hayata geçebilmek istiyordum.
Mümkün değildi.
Kendimi yokuş aşağı inen bir araba gibi boşa aldım.
Senin aklında var olup tıpkı benmişim gibi her şeyini bilmek istiyordum.
İnlerkenki ses tonun?
Zayıf noktaların?
Kaç haftada bir traş oluyorsun?
Bi insana saygı duyduğunu nasıl gösterirsin?
Bunca zaman sen olabilmek için akıl hastası gibi seni izledim.
Kafanın içindeymişim gibi dünyayı izlemek için.
Geçmişteki farklı olasılıkları yaşayabilseydim nasıl olurdu?
Biyolojik babamın penisinden biyolojik annemin rahmine düştüğümde kazandığım ruh başka birleşmelerden doğsaydı?
Radikal bir anne ve muhafazakar bir babanın çocuğu olarak büyüseydim?
Kumarbaz bir abim ve fahişe bir kız kardeşim olsaydı?
Şuan 19 değil de 9 veya 49 yaşımda olsaydım?
Senin aklına girip bunca zamanki neşelerini ve hüzünlerini bilmek isterdim.
Bilmek istiyorum. Ve sen farketmeden öğreneceğim.
Yalnızca ezberlediğim geçmişim ve kaçırdığım olasılıklar için.
Hepsini biliyorsun.
Senin ne bildiğini biliyorum.
Ya sen,
Sen olsaydım?
Annem ne düşünüyordu acaba. Ben yokken ne yapıyordu.
Babam çatalı hala aynı rahatsız şekilde tutuyor mudur?
Bir yerden sonra sevmediğim insanların bile hayatımdan çıkma ihtimalleri beni çıldırtır oldu.
Ben yokken incelenecek çok şey olacak ve izleyen kimse olmayacak. Bilme ve izleme şansım yok. Öğrenemem.
Hayatımdaki herkesin her hareketini, her mimiğini, ses tonundaki her değişimi bir deli gibi ezberliyordum.
Bana aynı saldırgan tonla konuşuyorsun, yapma.
Adımlarının sessizliğinden, arkamda belirenin sen olduğunu biliyorum.
Uzaklara dalıp gözlerimi kaçırdığımda, ve aynı şekilde nefes aldığımda ağlamak istediğimi biliyorsun, canın sıkılıyor üzgünüm.
Bir yerden sonra bir insanın her şeyini bilmenin zor olduğunu farkettim.
Telefonunu sen uyurken açıp içindeki her şeyi okuyabilirdim.
Ama umrumda değildi pek başkalarıyla ne konuştuğunuz, düşüncelerinizi onlara nasıl yansıttığınız.
Ne düşünüyorsun?
O düşünceye nereden vardın?
Aklından ne geçiyor?
Kafatasının içinde neler dönüyor?
Önce zıtlıkları ve ardından bu tersliklerin doğrulardaki söylemesi zor detayları açığa çıkardığını farkettim.
Bana asla yakışmayacağına emin olduğum bir elbiseyi giymek, insanlarda neyin bana daha çok yakıştığını söyleme dürtüsü yaratıyordu.
Sence güzel görünüyor muyum? Hayır. Bu cevapları getirmezdi.
Sonra tabuları yıktım, o muhabbetlerdeki rahatsız olduğunuz ama yalnızca olumsuz düşünerek devam ettiğiniz her şeyi ortaya vurdum.
Bana neden gözlerinin kenarıyla bakıyorsun?
Çok temkinli konuşuyorsun.
Benden çekiniyor musun?
Benden hoşlanmadın nedeni nedir?
Çünkü kimse bunları beklemedi.
Aklından ne geçiyor? Merak ediyorum.
Kendim olmaktan senelerce sıkılmıştım.
Farklı bir hayata geçebilmek istiyordum.
Mümkün değildi.
Kendimi yokuş aşağı inen bir araba gibi boşa aldım.
Senin aklında var olup tıpkı benmişim gibi her şeyini bilmek istiyordum.
İnlerkenki ses tonun?
Zayıf noktaların?
Kaç haftada bir traş oluyorsun?
Bi insana saygı duyduğunu nasıl gösterirsin?
Bunca zaman sen olabilmek için akıl hastası gibi seni izledim.
Kafanın içindeymişim gibi dünyayı izlemek için.
Geçmişteki farklı olasılıkları yaşayabilseydim nasıl olurdu?
Biyolojik babamın penisinden biyolojik annemin rahmine düştüğümde kazandığım ruh başka birleşmelerden doğsaydı?
Radikal bir anne ve muhafazakar bir babanın çocuğu olarak büyüseydim?
Kumarbaz bir abim ve fahişe bir kız kardeşim olsaydı?
Şuan 19 değil de 9 veya 49 yaşımda olsaydım?
Senin aklına girip bunca zamanki neşelerini ve hüzünlerini bilmek isterdim.
Bilmek istiyorum. Ve sen farketmeden öğreneceğim.
Yalnızca ezberlediğim geçmişim ve kaçırdığım olasılıklar için.
Hepsini biliyorsun.
Senin ne bildiğini biliyorum.
Ya sen,
Sen olsaydım?
Aslında iğrenç bir insanım
Kurtarılmak istemiyordum.
Hala aynaya baktığımda başka bir kadını görmek benim sorunumdu.
Kimseyi sevemiyor olmak benim sorumdu.
Bazı insanlardan değer bekleyişim bunca zaman ve bulamayınca bi anda kayboluşum benim sorunumdu.
Belki biraz da onların sorunu.
Diğer insanlar gibi üzen tarafa bir bağlılık hissedip verilen o ufak mutluluklar için hayatımı heba edememek benim sorunumdu.
İyileşmeyi reddedişim benim sorunumdu.
Bunca zamam battım, bu benim.
Yükselmek her zaman basit bir çözümdür.
Batmak istiyordum.
O iğrenç katranda nefes alınacak boşluklar için debelenmek benim sorunumdu.
Hayatta bir yerde duraklıyordum. Üstüme yeni bir kılıf geçiriyor ve bunları geliştiriyordum. Sonra yaşamaya devam.
Şimdilik taze yetişkin bir kılıftaydım, ergenlik heyecanımı yavaş yavaş atıyor, insanları 14 yaşımdan 22 yaşıma doğru taşıyordum.
9yaşımda kimse kalmadı.
Kimse henüz o en iç kısma yerleşme fırsatı bulamadı.
Üzgünüm ama seni benliğimin en derinine alamamak benim sorunum.
Hiçbir zaman ulaşamayacağın o kısmı sürekli gözüne sokuyor olmak benim sorunum.
Zayıflıklarım ve nasırlarım benim sorunum.
Bazı müzikler gözlerimi yaşartır.
Bu
Benim
Sorunum.
Tüm dünyam başıma yıkılmayacak çünkü henüz kurmadım.
Farkında olduğum her şey benim.
Birinin himayesine ihtiyaç duymak yerine kendi himayemin altında ezilmek benim sorunum.
Gökyüzü dönmekten çok cildinden kayan renkli saten gibi görünüyor bana.
Bir sapık olmam benim sorunum.
Çocuklara baktığımda pedofililerin gözlerinin daha önce onlara dokunduğunu düşünüyor olmak benim sorunum.
Sokaktaki yavru kediyi kurtarmadığım için hissettiğim vicdan azabı benim sorunum.
Saten başıma yıkılıyor bak.
Yalnızca benim başıma.
İçime düşüşlerimi sana açmamak benim merhametim.
İyi davranmak zorunda hissetmek benim metanetim.
Sana acıyor olmak beni hep üzmüştür, bazen üstte hissetmeni istemek benim iyi kara kalbim.
En güzel dilimi sana ayırmak benden bir şey eksiltmedi.
Eksiltseydi paylaşmazdım.
Dünya
Bak dünya dönüyor ve ben yalnızca tetikleme mekanizmasını bildiğim bir silah tutuyorum.
Gırlağın biraz üstünden, aynaya bakarak namlu ucuna göre ayarlanan açıyla.
Adli tıpta intihar edenleri incelerken en eski kesiğin çoğunlukla ince ve yüzeysel olduğu görülür.
İçimde şüphe yok ve ellerim titremiyor.
En net olduğum an bu olmalı.
Emniyetin yerini biliyorsan kendini öldürmek basittir.
Bir şeyler düzeltilemeyecek kadar kötü değilse tabi.
Veya tüm bu kötü yüz, kendimi kandırmak için değilse.
Hala aynaya baktığımda başka bir kadını görmek benim sorunumdu.
Kimseyi sevemiyor olmak benim sorumdu.
Bazı insanlardan değer bekleyişim bunca zaman ve bulamayınca bi anda kayboluşum benim sorunumdu.
Belki biraz da onların sorunu.
Diğer insanlar gibi üzen tarafa bir bağlılık hissedip verilen o ufak mutluluklar için hayatımı heba edememek benim sorunumdu.
İyileşmeyi reddedişim benim sorunumdu.
Bunca zamam battım, bu benim.
Yükselmek her zaman basit bir çözümdür.
Batmak istiyordum.
O iğrenç katranda nefes alınacak boşluklar için debelenmek benim sorunumdu.
Hayatta bir yerde duraklıyordum. Üstüme yeni bir kılıf geçiriyor ve bunları geliştiriyordum. Sonra yaşamaya devam.
Şimdilik taze yetişkin bir kılıftaydım, ergenlik heyecanımı yavaş yavaş atıyor, insanları 14 yaşımdan 22 yaşıma doğru taşıyordum.
9yaşımda kimse kalmadı.
Kimse henüz o en iç kısma yerleşme fırsatı bulamadı.
Üzgünüm ama seni benliğimin en derinine alamamak benim sorunum.
Hiçbir zaman ulaşamayacağın o kısmı sürekli gözüne sokuyor olmak benim sorunum.
Zayıflıklarım ve nasırlarım benim sorunum.
Bazı müzikler gözlerimi yaşartır.
Bu
Benim
Sorunum.
Tüm dünyam başıma yıkılmayacak çünkü henüz kurmadım.
Farkında olduğum her şey benim.
Birinin himayesine ihtiyaç duymak yerine kendi himayemin altında ezilmek benim sorunum.
Gökyüzü dönmekten çok cildinden kayan renkli saten gibi görünüyor bana.
Bir sapık olmam benim sorunum.
Çocuklara baktığımda pedofililerin gözlerinin daha önce onlara dokunduğunu düşünüyor olmak benim sorunum.
Sokaktaki yavru kediyi kurtarmadığım için hissettiğim vicdan azabı benim sorunum.
Saten başıma yıkılıyor bak.
Yalnızca benim başıma.
İçime düşüşlerimi sana açmamak benim merhametim.
İyi davranmak zorunda hissetmek benim metanetim.
Sana acıyor olmak beni hep üzmüştür, bazen üstte hissetmeni istemek benim iyi kara kalbim.
En güzel dilimi sana ayırmak benden bir şey eksiltmedi.
Eksiltseydi paylaşmazdım.
Dünya
Bak dünya dönüyor ve ben yalnızca tetikleme mekanizmasını bildiğim bir silah tutuyorum.
Gırlağın biraz üstünden, aynaya bakarak namlu ucuna göre ayarlanan açıyla.
Adli tıpta intihar edenleri incelerken en eski kesiğin çoğunlukla ince ve yüzeysel olduğu görülür.
İçimde şüphe yok ve ellerim titremiyor.
En net olduğum an bu olmalı.
Emniyetin yerini biliyorsan kendini öldürmek basittir.
Bir şeyler düzeltilemeyecek kadar kötü değilse tabi.
Veya tüm bu kötü yüz, kendimi kandırmak için değilse.
20 Mayıs 2019 Pazartesi
Saat sabahın beş buçuğu
Yakın olduğu tek yer ense köküm ve göz yuvalarım olan bir acım var, öyleki her içime düşüşünde gözlerimi sızlatıp ensemi kaşındıran, ama ne kafa derimi yüzmenin, ne de ağlamanın çare bulduğu bir sızıyla dolu, yamuk kafatasım.
Atamıyorum.
Onu oradan çıkaramıyorum.
Kendi çaresizliği içinde çıkarcılıktan cılız inşaat iskeletleri kurmuş, bir orgazm uğruna başkalarının ne aşklarını yakmış, kendi yönettiği vücudu ufak bir heyecan uğruna hiç etmiş, ölüme atlamaktan zevk almış, hastalıklı bir organ.
Ama öyle bencil ki.
Ve öyle her şey ki o bencillik.
Onu oradan söküp gözlerimi yuvalarında ters çeviremiyorum.
Sizlerin hiçbirini sevemedi.
Aslında yaptığı iyiliklerin ardında cehennemlik hevesleri vardı.
Git geller hızlandığında ve uyarıldığında gerekli nokta, içi ağdalı ziftle kıvranıp zevk yaratan, tapılmayı seven o açgözlülük, bunları senin okumana rağmen sana yaptırdığı işte devam etmeni sağlayacak.
Şuan koroda yalnız kalan bir tenörün çığlığını dinliyor. Keman yayları gerilmiş, davulcuların kolları havada, piyanist son tınıyla eğdiği başını henüz oynatmamış.
Bazen insanları taklit etmekten zevk alırdı.
Bak sonu görüyorsun.
Sonunu gördüğün bir hayatı heyecanla yaşamaya çalışacak kadar aptalsında. Torunların içinde huzurla öleceksin güya.
Beynimde bir aptal oluşun, kuyuya bağıran ağzında bakla ıslanmaz çobanın sesi gibi yankılanıyor.
Midasın kulakları eşşek kulağı!
Sen boş bir hayat yaşayacaksın!
Işte kafamın içindeki o elektrik akımıyla çalışan, ortalama 700 gram ağırlığındaki, sıvılaşmış pembe domuz derisiyle dolu o organ sana gülüyor.
Yarın bi anda ölebilecek olma ihtimalim seksi bana daha zevkli kılar.
Sen yemekten zevk alacağın yasaklı meyvelere sahip değilsin.
Ben ise bir meyve bahçesi yetiştirdim.
Oturup bir hiçliği sürdürüşünü kutla insanoğlu.
Ben sizin üzerinizde zevklerimi ve özgürlüğümü yaşıyor olacağım.
Atamıyorum.
Onu oradan çıkaramıyorum.
Kendi çaresizliği içinde çıkarcılıktan cılız inşaat iskeletleri kurmuş, bir orgazm uğruna başkalarının ne aşklarını yakmış, kendi yönettiği vücudu ufak bir heyecan uğruna hiç etmiş, ölüme atlamaktan zevk almış, hastalıklı bir organ.
Ama öyle bencil ki.
Ve öyle her şey ki o bencillik.
Onu oradan söküp gözlerimi yuvalarında ters çeviremiyorum.
Sizlerin hiçbirini sevemedi.
Aslında yaptığı iyiliklerin ardında cehennemlik hevesleri vardı.
Git geller hızlandığında ve uyarıldığında gerekli nokta, içi ağdalı ziftle kıvranıp zevk yaratan, tapılmayı seven o açgözlülük, bunları senin okumana rağmen sana yaptırdığı işte devam etmeni sağlayacak.
Şuan koroda yalnız kalan bir tenörün çığlığını dinliyor. Keman yayları gerilmiş, davulcuların kolları havada, piyanist son tınıyla eğdiği başını henüz oynatmamış.
Bazen insanları taklit etmekten zevk alırdı.
Bak sonu görüyorsun.
Sonunu gördüğün bir hayatı heyecanla yaşamaya çalışacak kadar aptalsında. Torunların içinde huzurla öleceksin güya.
Beynimde bir aptal oluşun, kuyuya bağıran ağzında bakla ıslanmaz çobanın sesi gibi yankılanıyor.
Midasın kulakları eşşek kulağı!
Sen boş bir hayat yaşayacaksın!
Işte kafamın içindeki o elektrik akımıyla çalışan, ortalama 700 gram ağırlığındaki, sıvılaşmış pembe domuz derisiyle dolu o organ sana gülüyor.
Yarın bi anda ölebilecek olma ihtimalim seksi bana daha zevkli kılar.
Sen yemekten zevk alacağın yasaklı meyvelere sahip değilsin.
Ben ise bir meyve bahçesi yetiştirdim.
Oturup bir hiçliği sürdürüşünü kutla insanoğlu.
Ben sizin üzerinizde zevklerimi ve özgürlüğümü yaşıyor olacağım.
26 Nisan 2019 Cuma
Yaşlanmak
18 yaşımdayım. 5 dakika sonra 60. yaşıma basacağım. Zaman aniden geçince toz olan filmdeki kitaplara dönüşeceğim. Önce alnım, sonra gözlerim, sonra tüm yüzüm buruşacak, akacak, gözlerim göz yuvalarımın dışındaki deriden yukarda kalacak.
18 yaşımdayım. Annem bana iyi bir insan olmayı öğretmedi. 60larıma kadar vahşet ve kaosu arzulayıp beni yok eden insanların ölümünü izleyeceğim.
18. Babam hala fotoğraflardaki büyük siyah bir gölgeden fazlası değil. Kapkara bir çocuktum, kara saçlar, kara gözler, her bebek kadar çirkin.
18. Bir ve sekiz. Sekizin yerini yakında 9a bırakışını izleyeceğim. Hala çocukken tavana bakıp kurduğum hayalleri gerçekleştirmedim.
Acaba jackob bellayı hayal ederek mastürbasyon yapıyor muydu?
Kafamın içindeki bulanık suyu ayıklamaya çalışırken düşünebileceğim en saçma şeyi düşünmüştüm.
Aşk sanırım 1 kez tadabileceğiniz yasaklı bir meyveydi.
Peki ya vahşet? Tüm aileniz gözlerinizin önünde doğransaydı aşkın bir önemi kalır mıydı?
Vahşete doyabilir miydiniz?
18 yaşımdayım. Annem bana iyi bir insan olmayı öğretmedi. 60larıma kadar vahşet ve kaosu arzulayıp beni yok eden insanların ölümünü izleyeceğim.
18. Babam hala fotoğraflardaki büyük siyah bir gölgeden fazlası değil. Kapkara bir çocuktum, kara saçlar, kara gözler, her bebek kadar çirkin.
18. Bir ve sekiz. Sekizin yerini yakında 9a bırakışını izleyeceğim. Hala çocukken tavana bakıp kurduğum hayalleri gerçekleştirmedim.
Acaba jackob bellayı hayal ederek mastürbasyon yapıyor muydu?
Kafamın içindeki bulanık suyu ayıklamaya çalışırken düşünebileceğim en saçma şeyi düşünmüştüm.
Aşk sanırım 1 kez tadabileceğiniz yasaklı bir meyveydi.
Peki ya vahşet? Tüm aileniz gözlerinizin önünde doğransaydı aşkın bir önemi kalır mıydı?
Vahşete doyabilir miydiniz?
23 Nisan 2019 Salı
Seksi ben yarattım.
Düşünmek beni delirtti.
Diyecek çok şey biriktirmiştim. O malum soru ve ardından gelecek sessizlikti tüm ihtiyacım. Her konuyu sıralamış, ana cümleleri aklıma kazımış hatta nefes durakları, vurgular hıçkıracağım heceleri bile düşünmüştüm.
Hepsi aklımdaydı.
Kafatası sınırlarımın içinde, bir türlü o soru gelmediği için sabırsızca titremeye başlamış birkaç paragraf.
Delirmek üzereydim. En çokta konuşma sonunda histerik ağlayışıma eşlik edecek iri kollar olmayacağı için bu özenle hazırlanmış satırları asla kusamayacaktım.
Tanrıya beddua ettim. Tanrıyı reddetmem için gereken sorgulama evresine seks sayesinde ulaştığım için. Kimse heyecanla denizde yüzüşüme, güneş yüzüme vurunca nasıl gülümsediğime bakmayacaktı çünkü ben sekscil bir hayvandım. Bana baktıklarında onlarda seks yaratıyordum, sevgi değil.
Tanrıya tekrar beddua ettim. Kanı çekilmiş gibi bembeyaz bir cilde ihtiyacım vardı, parlak belki sarı, ince telli kabarık saçlara, mavi gözlere, küçük bir bedene, küçük ellere, incecik bir boyna ihtiyacım vardı. Koyu renk cildiniz, koyu renk gözleriniz, iri bir vücudunuz varsa, kısaca narin ve kırılgandan çok güçlü ve sertseniz bu sizi daha fazla "seks" yapmazdı, ama sevgi ihtimalini ortadan kaldırırdı.
Tanrıya bu defa küfrettim. İçimdeki, acizliğe duyduğum öfkeyi ona da duyuyordum. Başkaları onlara muhtaç olunmasını ve becerilerini sergilemeyi seviyordu. Ben bu fırsatı kimseye vermeyecektim.
Seksi ben yaratmıştım. Kazayla.
Tanrılık içime hücum etti, ama bilirsiniz, tanrılar çok yalnızdır. Kazayla tüm insanlığın taptığı bir iç güdüye dönüşüp sonsuz yalnızlığa mahkum oldum. Neyseki güneş tanrısı hep yüzüme vuracak ve poseidon beni boğmayı bekliyor olacaktı. Seksi ben yaratmıştım. Ve yalnız başımaydım.
Diyecek çok şey biriktirmiştim. O malum soru ve ardından gelecek sessizlikti tüm ihtiyacım. Her konuyu sıralamış, ana cümleleri aklıma kazımış hatta nefes durakları, vurgular hıçkıracağım heceleri bile düşünmüştüm.
Hepsi aklımdaydı.
Kafatası sınırlarımın içinde, bir türlü o soru gelmediği için sabırsızca titremeye başlamış birkaç paragraf.
Delirmek üzereydim. En çokta konuşma sonunda histerik ağlayışıma eşlik edecek iri kollar olmayacağı için bu özenle hazırlanmış satırları asla kusamayacaktım.
Tanrıya beddua ettim. Tanrıyı reddetmem için gereken sorgulama evresine seks sayesinde ulaştığım için. Kimse heyecanla denizde yüzüşüme, güneş yüzüme vurunca nasıl gülümsediğime bakmayacaktı çünkü ben sekscil bir hayvandım. Bana baktıklarında onlarda seks yaratıyordum, sevgi değil.
Tanrıya tekrar beddua ettim. Kanı çekilmiş gibi bembeyaz bir cilde ihtiyacım vardı, parlak belki sarı, ince telli kabarık saçlara, mavi gözlere, küçük bir bedene, küçük ellere, incecik bir boyna ihtiyacım vardı. Koyu renk cildiniz, koyu renk gözleriniz, iri bir vücudunuz varsa, kısaca narin ve kırılgandan çok güçlü ve sertseniz bu sizi daha fazla "seks" yapmazdı, ama sevgi ihtimalini ortadan kaldırırdı.
Tanrıya bu defa küfrettim. İçimdeki, acizliğe duyduğum öfkeyi ona da duyuyordum. Başkaları onlara muhtaç olunmasını ve becerilerini sergilemeyi seviyordu. Ben bu fırsatı kimseye vermeyecektim.
Seksi ben yaratmıştım. Kazayla.
Tanrılık içime hücum etti, ama bilirsiniz, tanrılar çok yalnızdır. Kazayla tüm insanlığın taptığı bir iç güdüye dönüşüp sonsuz yalnızlığa mahkum oldum. Neyseki güneş tanrısı hep yüzüme vuracak ve poseidon beni boğmayı bekliyor olacaktı. Seksi ben yaratmıştım. Ve yalnız başımaydım.
17 Şubat 2019 Pazar
O'dan sonra/1
Gözlerimi kapatıp aklımın derinlerine bakmak için iyi bir andı.
Kırgızistanda sonu görünmeyen ovalardan birindeyim. Yabani atlar yelelerini savurarak koşarken bana oldukça cömert bir manzara sunuyor. Ufukta bulutlar var.
Gözlerimi açtım.
Elmacık kemiklerine sürtünen yamuk dudaklarımı hissediyor mu diye merak ediyordum. Cildinden içimde yatan o büyük umutsuzluğun tadını alıyordum.
Gözlerimi kapattım.
Bir barın alt katındayım. İğrenç ve uyumsuz müzik kulaklarıma doluyor. Bir orduya yetecek enerjiyi terli kalabalığın arasında itilerek, düşerek, çarpışıp morarak harcamayı beklerken sağ bacağım titriyor.
Bir arabanın farları daha sarmaşıkların arasından geçip pencereden göz kapaklarıma yansıdı. Nedensizce parmaklarımı görmek istemiştim. Gözlerimi açtım.
Hareketi sürekli hale getirmeye çalışırken deri koltuğun iğrenç gıcırtısını duymuyorduk. Dışarıdan geçen arabalar aklımı çeliyordu.
Yine gözlerimi kapattım.
Bir şehirdeki son günümü yarım kadar olan arkadaşımın dizinde harcıyorum. Tepemdeki palmiyeleri yaz sonu rüzgarları sarsıyor. Falezlerin ötesinden denizi kokluyor, duyuyorum. Saçlarım yeşil çimenlere dolanmış.
Gözlerimi açtım.
Çıkardığım sesler yalandı. Nefes alışımı dinlemeliydi çünkü soluklarımdaki her bir dalgalanma sarhoş olmayışım kadar gerçekti. Gerçi kime ne ki? Diye söylendim. Burda olmamın tüm nedeni bu.
Sırtımdaki titreşim saç diplerime vurdu.
Derin bir nefes koyup tavana doğru gözlerimi kapattım.
Domates serasındayım. Yarısı yeşil domateslerle dolu tarladaki fidelerin kokusunu alıyorum. Ayaklarım toz toprak, ellerim çamurlu. Sıcak hava ve güneş cildimi ısıtıyor. Her adımımda bastığım yer çöküyor. Henüz çocuğum.
Gözlerimi açtığımda soğuktan titremeye başlamıştım. Orda olmamın tüm amacı bir an önce ısınıp, daha da sarhoş olup, birilerinin bir şeyler anlatışını dinlemekti.
Kendi içime göçmek istiyordum.
Gözlerimi her kapattığımda mutlu olacağım yerlere gidiyordum ki bu yalnızca orgazma kadar olurdu.
Mutlu ve tamamlanmış hissettiğim her yerin anılarında tekrar tekrar yaşayabilirdim. Dış dünyaya ihtiyacım kalmayacak kadar çok şeyin tadını çıkarmayı kendime öğretmiştim. Ama bizzat yaşamak varken kim porno izlerdi ki?
Kırgızistanda sonu görünmeyen ovalardan birindeyim. Yabani atlar yelelerini savurarak koşarken bana oldukça cömert bir manzara sunuyor. Ufukta bulutlar var.
Gözlerimi açtım.
Elmacık kemiklerine sürtünen yamuk dudaklarımı hissediyor mu diye merak ediyordum. Cildinden içimde yatan o büyük umutsuzluğun tadını alıyordum.
Gözlerimi kapattım.
Bir barın alt katındayım. İğrenç ve uyumsuz müzik kulaklarıma doluyor. Bir orduya yetecek enerjiyi terli kalabalığın arasında itilerek, düşerek, çarpışıp morarak harcamayı beklerken sağ bacağım titriyor.
Bir arabanın farları daha sarmaşıkların arasından geçip pencereden göz kapaklarıma yansıdı. Nedensizce parmaklarımı görmek istemiştim. Gözlerimi açtım.
Hareketi sürekli hale getirmeye çalışırken deri koltuğun iğrenç gıcırtısını duymuyorduk. Dışarıdan geçen arabalar aklımı çeliyordu.
Yine gözlerimi kapattım.
Bir şehirdeki son günümü yarım kadar olan arkadaşımın dizinde harcıyorum. Tepemdeki palmiyeleri yaz sonu rüzgarları sarsıyor. Falezlerin ötesinden denizi kokluyor, duyuyorum. Saçlarım yeşil çimenlere dolanmış.
Gözlerimi açtım.
Çıkardığım sesler yalandı. Nefes alışımı dinlemeliydi çünkü soluklarımdaki her bir dalgalanma sarhoş olmayışım kadar gerçekti. Gerçi kime ne ki? Diye söylendim. Burda olmamın tüm nedeni bu.
Sırtımdaki titreşim saç diplerime vurdu.
Derin bir nefes koyup tavana doğru gözlerimi kapattım.
Domates serasındayım. Yarısı yeşil domateslerle dolu tarladaki fidelerin kokusunu alıyorum. Ayaklarım toz toprak, ellerim çamurlu. Sıcak hava ve güneş cildimi ısıtıyor. Her adımımda bastığım yer çöküyor. Henüz çocuğum.
Gözlerimi açtığımda soğuktan titremeye başlamıştım. Orda olmamın tüm amacı bir an önce ısınıp, daha da sarhoş olup, birilerinin bir şeyler anlatışını dinlemekti.
Kendi içime göçmek istiyordum.
Gözlerimi her kapattığımda mutlu olacağım yerlere gidiyordum ki bu yalnızca orgazma kadar olurdu.
Mutlu ve tamamlanmış hissettiğim her yerin anılarında tekrar tekrar yaşayabilirdim. Dış dünyaya ihtiyacım kalmayacak kadar çok şeyin tadını çıkarmayı kendime öğretmiştim. Ama bizzat yaşamak varken kim porno izlerdi ki?
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Serotonin ne hissettirir
Mastürbasyondan sonra sanki hiç savaş yokmuş gibi barış şarkıları dinliyordum. Dünya aslında barış içindeymiş gibi huzurluydum. Göğe doğru...
-
Yakın olduğu tek yer ense köküm ve göz yuvalarım olan bir acım var, öyleki her içime düşüşünde gözlerimi sızlatıp ensemi kaşındıran, ama ne ...
-
Mastürbasyondan sonra sanki hiç savaş yokmuş gibi barış şarkıları dinliyordum. Dünya aslında barış içindeymiş gibi huzurluydum. Göğe doğru...
-
Neden kahkaha atarken Aklıma kanatlar gelir Ve birden düşer yüzüm? Neden gözlerim dalar uzaklara Ve yalvarırım tanrıya izlerken Gelir ...